Leyla ARACI

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 28 Aralık 2016

 

Şehit Düştüğü Yer: Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Aşağışavaliler mevkii

 

Doğduğu Tarih: 1983

 

Doğduğu Yer: İskenderun

 

Mezar Yeri: İskenderun

 

 

 

DHKC İbrahim Erdoğan Kır Gerilla Birliği’ne bağlı bir grup gerillanın bulunduğu sığınak, oligarşinin işbirlikçi faşist ordusu tarafından 7 Kasım 2016 tarihinde bombalandı. Bombalarla yakılan, 11 gerillanın yanarak küle dönüştüğü sığınaktan çıkan Leyla Aracı ve Mahir Bektaş, Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Aşağışavaliler mevkiinde 28 Aralık 2016 tarihinde oligarşinin faşist ordusuyla girdikleri çatışmada düşmana, düşmanın kendi ifadesiyle “kan kusturarak” ve kayıp verdirerek, yoldaşlarının hesabını sorarak şehit düştüler.

 

1983 İskenderun doğumlu. 2007 Haziran’ında Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu, bir öğretmendi. Demokrat bir ailede yetişen Leyla, amcasının oğlu Yusuf Aracı’nın (*) örgütlenmesiyle birlikte devrimcileri tanımaya ve onlara sempati duymaya başladı. Asıl örgütlenmesi üniversiteyi bitirdikten sonra oldu.

2007-2009 arası İskenderun, Antakya ve Samandağ’da

2009-2011 arası Adana-Mersin-Hatay bölge sorumluluğu yaptı.

2011-2013 arası İstanbul mahalli alanda sorumluluklar yaptı.

Özgeçmişinde yazdığı bir ayrıntı, onun Dersim’de gösterdiği komutanlığın temellerini gösteriyordu.

“Kendinizi mücadelenin neresinde görüyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap Leyla Komutanın Dersim dağlarında yarattığı kahramanlığı müjdeliyordu aslında. Söyle diyordu Leyla bu soruya cevapta: “Motor gücü olacağım, kendimi öyle görüyorum.”

 Yanlış yapmaktan çok korkuyorum. Özellikle yapacağım bir yanlışın yoldaşlarıma, halkıma ve partime zarar vermesinden korkarım sürekli. Bir gün önemli kararları benim vermem gerekirse kimseye zarar gelmeden en doğru kararı nasıl veririm diye sürekli düşünüyorum. Bir yandan da önemli olan alacağım kararın devrime bir adım daha yaklaşmamızı sağlaması diye düşünüyorum…”

 Leyla en doğru kararı verdi. 3 silahsız gerilla, bombalanmış sığınakların içinden aldı silahlarını ve düşmanla sonuna kadar çatışarak yoldaşı Mahir Bektaş ile birlikte şehit düştüler.

Leyla, savaşma kararlılığını şöyle anlatıyordu: “Bedenimi silah yapar düşmanın beyninde patlarım, dağlarda savaşabilirim. Böyle bir görev bana verilirse partime ve yoldaşlarıma layık olacağıma inanıyorum… Bana verilen her yeni görev ayrı bir coşku ve heyecan katıyor. Ben gerilla olmak istiyorum.”

Leyla, Hareket’i şöyle anlatıyordu:

 “Hareketi bağımsız, demokratik ve sosyalist bir Türkiye için tek çözüm olarak görüyorum. Hareket ile tanışmam benim yeniden dünyaya gelmemi sağladı. İnsan yaşamını değerli kılan ne varsa hareketimizde toplanmış. Hareket devrimi ve sosyalizmi ifade ediyor.”

“Hareket benim büyük ailem, tüm yaşamımdır. Beni yeniden var eden, kemiklerime kadar beni tanıyan ve değiştirendir. Gözümü büyük ailemizle açtım burada kapatacağım. Temizliği, saflığı, güveni, hesap sormayı, adaleti ifade ediyor hareket benim için. Verilen her işi görevi harfiyen yaparım, etimle kemiğimle partinin insanıyım.

Düşmana yönelik gerek tek kişilik gerekse ekip olarak gerçekleştireceğimiz eyleme hazırım.

İbrahim Çuhadar gibi bir feda eylemi ile düşmanın beyninde patlamak, kendilerini en korunaklı hissettikleri yerde yapacağım feda eylemi ile hesap sormak, adalete susayan halkımıza halkın adaletini göstermek isterim.

Yine Elif, Şafak, Bahtiyar; Çiğdem, Berna ve onur gibi feda ruhuyla bir eylem yaparak düşmanın korkusunu büyütmek, asla teslim olmayacağımızı ve bizi bitiremeyeceklerini, bizde bu inanç ve kararlılık, bizde bu feda ruhu olduğu sürece, yaptıkları tüm katliamların, zulmün hesabını soracağımızı, halkın adaletini sağlayacağımızı, halkın iktidarını kuracağımızı, savaşı büyüteceğimizi göstermek isterim.”

Evet, dediği gibi de yaptı Leyla komutan. Sözünü tuttu. Onurla, anlının akıyla yerine getirdi görevini.

 

Bir Arap atasözü der ki;

"Adaletsiz bir memleket, güneşsiz bir dünyaya benzer."

Ülkemizi kaplayan, adaletsizliğin karanlığıdır. Arap halkının yiğit kızı Komutan Leyla’da ülkemizi kaplayan karanlığa karşı savaşa girişti. Onun için başlayan iş vardı biten iş vardı. Sorgu soruş yoktu. Yapması gerekeni nasıl daha iyi yaparım nasıl daha iyi öğrenebilirim diye düşünüyordu komutan leyla.

Heyecanlıydı dersim dağlarıyla buluştuğunda.

 Gerilla olmak, büyük bir onur ve gururdur benim için. Savaşı büyütmek ve devrim iddiamızı yerine getirmek için ülkemizin tüm dağlarında gerilla birlikleri kurmamız gerekir. Bu duygu ve düşüncelerle artık gerilla olmak, biran önce dağlara çıkmak istiyordum.” Diyordu.

Mutlak değildi bu adaletsizlik karanlığı her zafer, her gerilla, her direniş güneşli aydınlık günler için yakılan bir ateşti biliyordu.

Sözü vardı şehitlerimize sözü vardı halkımıza savaşacak savaştıracaktı. Bu büyük onuru, duyduğu gururu şöyle dile getiriyordu;

Dersim uzun yıllar sonra tekrar dağlara gerilla çıkardığımız ilk yer olarak büyük bir mutluluk vermişti bize. Bana verilen bu görev ve sorumluluğun bilincindeyim. Bu güveni boşa çıkarmayacağım.

Önderimiz Dursun Karataş’a verdiğimiz tüm dağlarda gerillalarımız olacak sözünü yerine getireceğiz.

Halkımıza verdiğimiz adaleti biz sağlayacağız sözünü yerine getireceğiz.

Şehitlerimize verdiğimiz intikamınızı alacak hesabını soracağız sözünü yerine getireceğiz.”

Dersim dağlarıyla buluştuğunda bir komutan nasıl olmalı, savaş için neler yapabiliriz her şeye vakıf olmaya çalışıyordu Leyla. Doymaz bir öğrenci şevkiyle her görevde her işte olarak gerilla koşullarına vakıf olmak için elinden geleni yapıyordu. İmkansızlıklara, bilgisizliklere, deneyimsizliklere teslim olmak istemiyordu.

Bu yüzden her an öğrenmeye öğrendiklerini pratiğe geçirmeye çalışıyordu. Savaşacaklardı ve bu sözlerini yerine getirmelerini engelleyecek her koşulun her olumsuzluğun önüne geçmek istiyordu. Komutanlığın rolü burada da ortaya çıkar. Bu komutan savaşmak için uygun koşullar, fırsatlar ve tam donanmış bir birlik vb. beklemez. O koşulları da, fırsatları da, silahları da bulur, yaratır. Tarihte ezilenlerin hiçbir savaşı baştan sona uygun koşullar ve mükemmel silahlarla yürütülmemiştir.

Halk Savaşı; “Maddi Gücü Moral Güçle Yenmek, Güçlü Olanı Güçsüz Olanla Yenmek, Modern Olanı İlkel Olanla Yenmek”tir. Komutan leyla savaşın bu kuralını bilerek hiçbir zaman moralsizliğe düşmedi. İsteyen ve inanan bir Cephelinin her şeyi yapabileceğine olan inancıyla savaştı. Bu inançla yanmış yıkılmış sığınaktan toprağın altından söküp çıkarıp silahını savaşmaya devam etti. Bu inançla silahsız 3 gerilla olarak bir an olsun umut olarak çıktıkları dağları bırakmayı düşünmediler.

 Bizde bu inanç ve kararlılık, bizde bu feda ruhu olduğu sürece, yaptıkları tüm katliamların, zulmün hesabını soracağımızı, halkın adaletini sağlayacağımızı, halkın iktidarını kuracağımızı, savaşı büyüteceğimizi göstermek isterim.”(Çiğdem-Leyla)

Devrimcilik inanç işidir. İnanmayan devrimcilik yapamaz, inanç bilgi ve gerçektir; işte bizim komutanlarımız böyle inançlıdırlar.

İşte bizim savaşçılarımız Kızıldere’nin çocukları küllerinden direniş destanlarıyla doğarlar.

Leyla Aracı, Arap Halkının yiğit kızı, başeğmeyen zalime eyvallah etmeyen Anadolu kadını, Türkiye halklarının onuru…

Size söz sana söz, yoldaşlarımızı alevlerin içinde bırakıp elimize kemiklerini verenlerden hesap soracağız.

Sana söz, yerin yedi kat altından aldığın silahlarımız hiç susmayacak

Sana söz, silahsız 3 gerillanın savaşmaktan başka bir şey düşünmediği ruhu bilinci hep koruyacağız. Bu inançla bu kararlılıkla izinizden yürüyecek şehitlerimize devrimi armağan edeceğiz.

                                               

***

 

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi’nin 13 Ocak 2017 tarihli, 468 nolu açıklamasından:

 

Şehidimiz Komutanımız Leyla Aracı’nın Son Mektubundan Kimi Bölümleri Yayınlıyoruz:

 

“Şehitlerimizin hesabını soracağımıza olan inanç ve dağlarımızda gerillalarımızın hiç bitmeyeceğine dair sözümüzle kucaklıyoruz...

Savaşı büyütmeye devam ediyoruz. Bu notu kısıtlı olanaklarla hızla yazıyorum.

(...)

Şu anda burada yaşadıklarımızdan haberiniz var mı bilmiyoruz. Kaç şehidimiz var yaralı olarak kurtulan var mı bilmiyoruz. Şehitlerimize ulaştınız mı cenazeleri hak ettikleri şekilde geleneklerimize uygun olarak kaldırıldı mı bilmiyoruz ve bu konularda çok endişeliyiz...

Bildiğimiz ve önemli olan bir gerçek var ki, düşman amacına ulaşamadı... buradayız. Şehitlerimizin hesabını soracak daha hızlı koşacağız. Yaşadıklarımızı anlatıyorum.

7 Kasım 2016 Pazartesi sabahı sığınağımız bombalandı. Ben küçük sığınaktaydım. Bu sırada Cömert yanıma geldi. Şafağın seslenmesi ile Cömert’in tamam geliyorum demesi ile büyük bir patlama...

Yerimden havaya fırladım, takla attım, ellerimin içine alev topu düştü sanki... Cömert’in ‘abla yanıyoruz’ diye bağırışını duydum. Gözümü açtım alevlerin içindeydik. Cömert, abla kapıya koş diye bağırıyordu. Ne kapısı, her yer karanlık, bulunduğumuz yerin bir kısmı çökmüş gayrı ihtiyari bir tarafa yöneldim. Ellerimle ateşi yarıyordum. Küçücük bir ışık gördüm, oraya yöneldim. Ellerimle toprağı eştim. Çukur büyüdü gözüme güneş çarpıyordu. Cömert ve Şafağa seslendim ikisi de biz iyiyiz, dediler.

...diğer arkadaşları düşünüyordum, neredesiniz diye bağırmaya başladım. Kafamı delikten çıkaramıyordum deliği büyütmeye çalıştıkça dışarıdan büyük taş ve toprak parçaları düşüyor deliği kapatıyordu. Ayağım da bir yere sıkışmıştı büyük topraklar düşecek ve delik tamamen kapanacak bir an oradan hiç çıkamayacağımızı düşündüm.

Şafak geldi ve zorlayarak dışarı çıktı, beni ve Cömert’i de çıkardı. Dışarı çıktık sığınağımız mezar yeri olmuş büyük bir sessizlik, neredesiniz, sesimizi duyan var mı, diye bağırdık. Ses yoktu cevap veren yoktu. Şafak ısrarla ‘haydi abla buradan uzaklaşmamız lazım bombalama devam edecek’ diyordu. Büyük bir acı, anlatması o kadar zor ki orayı terk edip gidiyorduk ayaklarım gitmiyordu. Ağlıyordum bir yandan, öfke duyuyordum bir yandan, intikam ve hırs doluydum bir yandan...

Dakikalar önce beraberdik şimdi onlar toprağın altında. Acaba yaşayan var mı? Ne yapabiliriz? Bunları düşünürken Şafağın sesi tekrar; ‘hadi abla çabuk gidelim buradan orman cayır cayır yanıyor... alevler sardı dört bir yanı.’ Evet gitmemiz gerekiyor. Misyonumuzu unutmadık. Bizi bitiremeyecekler, savaşı devam ettirmemiz büyütmemiz gerekiyor. Söz verdik, ülkemiz dağlarında gerillalarımız bitmeyecek.

Halkımızı, örgütümüzü düşündüm. Bize duyulan güveni, adaleti düşündüm. Bunları boşa çıkarmayacağız, dedim ve yavaş yavaş uzaklaşıyorduk oradan.

...

Biz uzaklaşırken on dakika geçmeden bomba sesleri geldi, sığınağımıza atıyorlardı evet, uzaklaşmasaydık biz de o bombaların altında kalacaktık.

...

Şimdi de kobralar tarıyor etrafı...

Bomba ve kurşunlar altında ağaçların altına gizlenerek, eğilerek, sürünerek, yürüyerek adım adım uzaklaştık. Yedek sığınağımıza ulaştık, bir iki temel ihtiyaç gıda aldık ve yolumuza devam ettik...

Şafağın yüzü ve sol eli, benim yüzüm, saçlarım ve sağ elim komple yanmıştı.

...

Düşman çok akıllı değil, her şey bizim bıraktığımız boşluklardan doğuyor. Düşman korkak ve alçak. Bulunduğumuz yere gelmedi, indirme yapmadı, bizimle, DHKC gerillaları ile karşılaşmaya cesaret etmedi, edemez de. Ancak bombalar, tarar, yakar. O kadar korkak ki tüm dağları yaktılar. Ondan sonra ancak gece indirme yaptılar ve kısa süre içinde ayrıldılar.

...

Silahsız üç gerilla ne yapabilir?

İsteyen ve inanan bir gerillanın yapamayacağı hiç bir şey yoktur. Bombalanan sığınağımızın çok çok uzaklarına gittik. O kadar uzaklaşmamıza rağmen yükselen alevleri ve dumanı görebiliyorduk. Sık ağaçlıklı yerlerde kaldık. Gece hava buz gibiydi. Titreyerek uyumaya çalıştık.

...

Üç gün bombalanan yere gitmedik. Düşman orada arama tarama yapmaya devam eder mi? Asker indirir mi? Bilmiyorduk. Yine de 9 Kasım gecesi uygun bir şekilde oraya gittik.

9 Kasım gecesi tekrar o vadiye girdiğimizde hala alevler yanıyordu. Köylere gidelim haber alalım ve bazı ihtiyaçlarımızı karşılayalım, dedik. Bir de diğer gerillalarımızın bulunduğu bölgelere gidelim, bilgi alabiliriz diye düşündük.  Bölgeyi en iyi bilen Şafak’tı ama Şafak’ın gözlükleri kırılmıştı ve görmüyordu. Ne tarafta tepe var ne tarafta patika var diye bize soruyor, biz cevap verince o da tamam şuradan gidiyoruz diyordu. 4 gün boyunca yürüdük. Silahsız 3 gerilla.

...

Halkımızın gözlerinde bize duyulan güveni gördük. Bir köye girdik. Siz o yangınların içinden nasıl çıktınız? Biz buradan gördük alevleri, dumanı günlerce yandı, dağlara kaç bomba attılar? Siz nasıl sağ çıktınız? diye hayretler içinde bize bakıyorlardı.

...

Başka bir köy... Giysi verdiler değişip kurulandım. Ekmek şeker aldık.

...

Yapraklar dökülmüş her yer açılmıştı. Tepelere kar yağmıştı. Artık gerillaların sığınaklara çekilme dönemiydi. Ama biz duramazdık. Öyle yerlerden geçtik ki bir tepeyi aşıyoruz bir bakıyoruz karşımızda Kalekol. Başka tepeyi aşıyoruz uzaktan bir köy görünüyor. Kısa süre içerisinde onca bölgeyi ve koyu gezdik... ve silahsız...

...

Çok şey öğrendik. Bize bu gücü veren şehitlerimiz ve örgütümüzdür. Çok sohbet ettik. Haydi köye gidelim baharda geliriz diyebilirdik ama üçümüzün de aklına öyle bir şey gelmedi. Üçümüz de dağları bırakmayı, geri çekilmeyi, beklemeyi hiç düşünmedik. Neden? Bunun üzerine konuştuk. Elbette inanç ve şehitlerimizin hesabını sorma isteği, dedik. Silahımız yoktu köylere gidip pompalı, tabanca ne bulursak aradık, sorduk diğer solun bulunduğu bölgelere gittik, onları aradık, bulsaydık onlardan da bir şeyler isteyecektik, bulamasak da mağarada vs. kalacaktık ama asla buraları terk etmeyi düşünmedik.

Aradan on gün geçti ve artık sığınağımıza gidip bakalım, belki toprak altında bırakılan şehidimiz vardır, belki silahlarımıza ulaşırız dedik. Evet oraya gidecektik. Kim bilir ne ile karşılaşacaktık.

...

Aradan on gün geçmişti. Oraya gidiyorduk. Hala dumanlar yükseliyor, hala yanık kokular var.  Dikkatlice girdik vadiye her taraf duman olmuş. Alt-üst olmuş.

...

Demek ki bomba büyük sığınağın üzerine düşmüş. Biz o yüzden kurtulmuşuz. Ve içeri girdik sürünerek.

İkimizin de silahı sapasağlam duruyor. On gün silahsız dolaştıktan sonra tekrar silahlarımıza kavuşmanın mutluluğunu yaşadık.

...

Sizi çok çok seviyorum, halkımı, örgütümü, yoldaşlarımı çok seviyorum. Hepiniz gözümde tütüyorsunuz...

Burada yalnız değiliz sizlerleyiz. Umudu büyütmeye devam edeceğiz... Bizi merak etmeyin... Kendinize çok iyi bakın...

Tekrardan şehitlerimizin hesabını soracağımıza olan inanç ve coşku ile kucaklıyorum...

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ

SAYGILARIMLA...

7 Kasım 2016’daki bombalama esnasında sığınakta olan yoldaşlarımız:

Kenan Günyel

Mustafa Doğru

Hüseyin Gülmez

Tuncel Ayaz

Murat Gün

Melih Işık

Bünyamin Kılıç

Naciye Yavuz

Hünkar Derya Güneş

Aysun Saban’dır

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

Yoldaşları, yakınları Leyla Aracı’yı Anlatıyor:   

Geri